Amatör Ruhla Edebiyat





 Etrafta birçok yazarlık ve edebiyat atölyesi var, bunların birçoğu ücretli kurslar oluyor. Bizse edebiyata gerçekten gönül vermiş, çok okuyan, okuduğunun yanı sıra yazmakta isteyen insanlarla ticari kaygı duymadan, usta çırak ilişkisine girmeden, aramıza katılan arkadaşlardan sadece sembolik bir dernek aidatı alarak, amatör ruhla bu işi dört yıldır yapmaya devam ediyoruz.
Biz, çok okuyan, birikimlerini yazıya da dökmek isteyen insanları bir araya getirip, ülkemizde ki bir takım sorunlara yazarak müdahil olabilir miyiz düşüncesiyle oluşmuş bir grubuz, 4. senemizdeyiz zaman içerisinde derneğimize yeni arkadaşların katılmasıyla nitelikli bir çoğalma yaşadık. Kararlı, iyi niyetli yaklaşık yirmi arkadaş tutarlılıkla bu misyonumuzu sürdürüyoruz. Öncelikle öykü üzerine çalışıyoruz. Öykü atölyesiyiz.

 


MAZLUM VESEK-UTKUCAN AKKAS-BATUHAN ERSEK
"Hayat öğrenmekle geçecek bir süreçtir" sözünü kendilerine şiar edinmiş, yeniden dernekleşen Yazarevi Topluluğu hakkında derneğin gönüllüleri İbrahim Yurtsever, Ali Fuat Karaöz, Ertuğrul Özarslan ve Yeşim Deniş ile derneklerinde bir sohbet gerçekleştirdik. Türevlerinden farklarını daha içeriye adım atar atmaz anlayabiliyorsunuz, burası bir işletme değil, içerisinde aile havası olan sıcak bir yer. Toplumcu gerçekçi akımın ışığında yaptıkları çalışmalarla halkın sorunlarına eğilmeyi amaç edinmiş derneğin üyeleri. Onlarla ilgili sohbet sırasında ilk göze çarpan, dernek misyonlarının başına yerleştirdikleri "kolektif hareket" sloganını özümsemiş olmalarıydı, öyle ki birinin başladığı bir cümleyi diğeri, hiç hazırlık yapmaksızın devam ettirebiliyor.
Yazar evi topluluğunun üstlendiği misyon nedir? Yaptığınız etkinliklerle neyi amaçlıyorsunuz?
Biz, çok okuyan, birikimlerini yazıya da dökmek isteyen insanları bir araya getirip, ülkemizdeki bir takım sorunlara yazarak müdahil olabilir miyiz düşüncesiyle oluşmuş bir grubuz. 4. senemizdeyiz zaman içerisinde derneğimize yeni arkadaşların katılmasıyla nitelikli bir çoğalma yaşadık. Kararlı, iyi niyetli yaklaşık yirmi arkadaş tutarlılıkla misyonumuzu sürdürüyoruz.
Öncelikle öykü üzerine çalışıyoruz. Öykü atölyesiyiz. Kısa bir süre önce roman üzerine bir takım çalışmalar gerçekleştirdik ve nitekim aramızda romana yatkın olan, roman yazmak isteyen arkadaşlarımız da var. Tabi öykü ve romanın birbirini tamamladığını düşünsek de bizim ana çalışma sahamız öykü. Yaratıcı yazarlık üzerine burada çalışmalar ve dersler yapıyoruz. Etrafta birçok yazarlık ve edebiyat atölyesi var, bunların birçoğu ücretli kurslar oluyor. Bizse edebiyata gerçekten gönül vermiş, çok okuyan, okuduğunun yanı sıra yazmakta isteyen insanlarla ticari kaygı duymadan, usta çırak ilişkisine girmeden, aramıza katılan arkadaşlardan sadece sembolik bir dernek aidatı alarak, amatör ruhla bu işi dört yıldır yapmaya devam ediyoruz. Gerçekten de iyi yol aldığımızı da düşünüyoruz. Bizim bu özgün, naif halimizi gören birçok arkadaşta önce şaşırıyor daha sonra sevinerek aramıza katılıyorlar. Biraz daha toplumcu bir anlayışla hareket ediyoruz. İnsanlara, onların acılarının olduğu, toplumun ezildiği yerden seslenmeye çalışıyoruz. Ünlü olalım, herkes bizi tanısın derdimiz yok. Burada kolektif çalışmayla iki kitap çıkardık Atölyeden Öyküler adlı. Bizim üç temel ilkemiz var, ticari kaygı duymayacağız, yani parayla ders vermeyeceğiz, sadece dernekleşme, kurumsallaşma üzerinden bu işi yapacağız. Atölyemizde usta olmayacak, yani bu herhangi birinin eğitim verdiği bir atölye olmayacak, biz kendimiz hazırlanacağız, kendimiz tartışacağız, tabi ki ustalardan da yararlanacağız, geçtiğimiz günlerde öykü eleştirmeni Hülya Soyşekerci aramızdaydı. Bu şekilde düşünmemizin nedeni atölye içinde hiyerarşi olursa, yani sadece belli bir insan sürekli konuşursa bir süre sonra o kendi tarzını doğal olarak diğer arkadaşlara dayatmaya başlıyor. Dinleyici onun dümen suyuna girmeye başlıyor biz bunu islemediğimizden dolayı aramızda usta çırak ilişkisi olmasın, hiyerarşi olmasın dedik. Birlikte öğrenen ve birlikte öğreten bir topluluğuz.
Kentte ki aydın ve sanatçılar ve aydınlar toplumu yönlendirebiliyorlar mı?
İzmir'de ki birçok kişinin bağımsız bir duruş sergilediğini düşünmüyoruz. Daha çok kendilerini ekonomik olarak var edebilecek şekilde örgütlenmiş durumdalar. Bizim gibi parasal amaç gütmeyen, toplumsal kaygılarla oluşmuş grup pek yok. Ben biraz bir şeyler karalayabiliyorum, içine gireceğim edebiyat topluluğundan da bir şeyler öğrenebilirsem hemen kitabımı yazar belki amacımı gerçekleştirebilirim düşüncesiyle hareket ediyorlar. İzmir'de sanatın örgütlü, daha demokratik bir ortam için topluma seslenebilecek seviyede olduğunu düşünmüyoruz.
Peki İzmir'de entelektüel birikim ne düzeyde?
Bakın Konak Belediyesi bünyesinde öykü günleri düzenleniyor. Bu etkinliğin bünyesinde İzmir'den öykü kitabı çıkmış insanlar bile yok. Biz dört yıldır faaliyet yürütüyoruz bize dahi çağrı gelmiyor. Kentteki etkinliklerde bu işin tekeli biziz diyen belli insanlar var. Tepeden bakma durumu var. Son öykü günlerinde Gezi Parkı'yla ilgili bir söyleşi yapıldı, bir tane İzmir'den katılımcı yoktu. Düşünün Gezi Parkı eylemleri İzmir'de nasıl sahiplenildi, nasıl yürütüldü diye fikir alınacak İzmir'den hiç kimse yoktu. Kimseyi suçlamak istemiyoruz ama birileri sanki üstte hakimiyet kurmuş, edebiyat ve sanat bizden sorulur diyor gibi bir hava var kentte. Oysa biz bu insanlarla edebiyatçılar olarak bizim de bir sözümüz olsun diyerek Gezi'den hemen sonra toplantılar yaptık, biride bizim atölye binamızdaydı. Ama söylenmesi gerekeni, yapılması gerekeni direk söyleyince bir daha çağırılmadık. Biz bir şekilde buradan madden ya da manen bir çıkar sağlamayı hedeflemediğimiz için olması gerekeni rahat rahat söyleyebiliyoruz. Ancak diğer sanatçı, aydın dediğimiz çevre daha çok belediyenin kültür faaliyetleri etrafında kümelenen buranın olanaklarını kullanan insanlar. Programları kültür müdürleri belirliyor onun dışında kimse kimseyle muhatap olmuyorlar. Kentte ki bu ortamlarda ayrışma ideolojik bağlamda olsa da edebi olarak yetersiz gibi bir takım kılıflar uydurularak istenmeyen kesimler aradan çıkarılıyor.
Yerel yönetimlerle iletişimiz nasıl?
Biz daha yeni dernekleştik ondan önce Yazar Evi Topluluğuyduk. Bir resmi kimliğimiz yoktu. Kültür-Sen'de faaliyet yürüttük bir süre. Resmi bir kimliğimiz olmadığı için pek bir iletişimimiz de olmadı yerel yönetimlerle. Belki bundan sonra bir takım ilişkiler içinde olacağız. Bu iletişim sesimizi duyurmak için önemli olur fakat kendi duruşumuz dışında bize bir şeyler dayatıldığında ne kadar devam edilir bilemiyoruz. Örneğin az önce bahsettiğimiz Gezi'den sonra ki toplantıda ortak bir bildiri yayınlayalım dendi. Kimler çağrılacak konusunda fikir alışverişi olurken biz İzmir Müzisyenler Derneği'ni de çağıralım dedik. Olmaz onlar, bize göre fazla marjinal diyenler oldu. Oysa Gezi boyunca o dernek çok aktif bir şekilde sokakta, halkın yanındaydı. Yani kendi ilkelerimizden taviz verebileceğimiz bir durum oluşursa bunu da sırf yerel yönetimlerle ilişiğimiz devam etsin diye kabul etmeyi çok doğru bulmayız.
Yazar evi Topluluğu Derneği toplumsal sorunlara ne şekilde eğiliyor?
Program oluştururken seçimlerimizi daha toplumcu gerçekçi yazarlar üzerinden belirlemeye çalışıyoruz. Buradaki insanlar politik geçmişi olan, deneyim sahibi insanlar bu yüzden yazdıklarımızda ve konuştuklarımızda toplum sorunları her zaman bir öncelik taşıyor. İşçi emekçi sınıfın yaşadığı sıkıntıları, geçmiş dönemde devrimcilerin yaşadığı sıkıntıları inceliyor, bu gibi sorunları konu alıyoruz. 2. Kitabımız olan 75-85, o yıllar içinde Türkiye’nin yaşadığı buhranları konu alıyor. Dedik ki biz hepimiz o dönemi farklı yerlerde, farklı bakış açılarıyla, farklı görüntülerle yaşadık bunları aktaralım. Artvin’de, Sivas’ta, İstanbul’da, Rize’de ve daha birçok yerden 12 Eylül’e dair yaşananları ortaya koymaya çalıştık.
Yazar Evi Topluluğu'nun sizin de söylediğiniz gibi bir kabuğu var. Bunu yırtıp artık dışa açılmayı düşünüyor musunuz?
Tabi ki düşünüyoruz. Bu bir piyasa sonuçta, çoğunluk bu işi bir takım ekonomik getiri beklentileriyle yapıyor bizse bu duruma yabancı olduğumuzdan dışa biraz daha kapalıydık. Ayrıca 2011'de ilk başladığımızda üyelerimizin çoğu birbirini tanımıyordu. Manifestomuz tam oturmamıştı. Topluluğumuzda henüz oturmuş bir homojenlikte yoktu. Ancak zamanla bu homojen yapı oluşmaya ve çekirdek bir kadro oturmaya başladı. O süreçle bir dernekleşme çalışması yaptık Yazar Evi adında ama ekonomik sıkıntıların etkisiyle derneği kapattık. Tabi kurumsal kimlik olmadan da olmuyor. O yüzden şimdi tekrar Yazarevi Topluluğu adında dernekleştik. Şu an nitelikli, ilkelerimizi benimsemiş bir kadromuz oluşmuş durumda yavaş yavaş belediyeler ve kültür sanat etkinlikleri üzerinden dışarıya kendi toplumsal bakışımız ile haddimizi bilerek açılacağız. İlkelerimizi yaşatarak, edebiyatı nasıl topluma yararlı hale getirebileceğimizi düşünmeye devam ederek kabuğumuzu yırtacağız.
Burada çalışma gerçekleştirirken ne gibi sıkıntılar yaşıyorsunuz ve bunları nasıl aşıyorsunuz?
Burası bir okul gibi, buraya herkes gelir. Kimi okumaya, kimi yazmaya. Bizim derdimiz sonuçta düşünen ve yazan insanların türemesi. İşçinin, emekçinin edebiyata daha çok girmesi istediğimiz şey. Elinde yazdıkları olan ancak bastırmaya güçleri yetmeyen arkadaşlarımız oluyor onlarla ortak çalışıyoruz. Tabi ki bu süreçte birçok sıkıntıyla uğraşıyoruz. Bir kitap yazmanın dışında bu yazılanların basılması ve muhataplarına ulaşması gibi bir takım sıkıntılar oluyor. Kitabın basılması başlı başına bir problem bunu burada kolektif bir ödentiyle aşmaya çalışıyoruz. Buna rağmen kitabın bir dağıtım sorunu oluyor. Büyük yayın evlerine ulaşmak başka bir problem bu anlamda da daha kısır kalıyorsunuz. Sadece Kitap Fuar'ında tanıtım yapmak zorunda kalıyor, kısıtlı imkanlarla kitapları muhataplarıyla buluşturmaya çalışıyoruz. Mesela benim elimde bitmiş 7 tane kitap var, bastırmaya cesaret edemediğim. Buranın verdiği cesaret ve ortak çalışmanın getirdiği moralle bu kitaplardan birini bastırdım. Ayrıca kolektif çalışma ürünümüz olan iki kitabımız var, üçüncüsünü de düşünüyoruz. Hayat öğrenmekle geçen bir süreçtir diyerek, konuşarak, tartışarak, kolektif çalışma ve yapıcı eleştirilerle bir şeyleri aşmaya çalışıyoruz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yaşar Kemal'in Sanat Anlayışı

Çolak Cahit ve Sivas Delikanlıları

Yaşar Kemal Romanının İzini Sürmek

Durakta Üç Kişi

Mustafa Kemal Atatürk

Son Gün

Yaşantının Gerçeğinden Yaratının Gerçeğine

İşkencecinin Resmi

NIKOLA TESLA

Cinayetleri Gördük