Alsancak'tan Basmane'ye
Bu metin bu kitapta yayınlanmıştır.
O
zaman böylesi hiç olmamıştı. Hele ilk eylemi düşününce ne kadar da sakin
geçmişti. Kıbrıs Şehitleri Caddesinde toplanmıştık. Yine sen, ben bizim oğlan,
bildik yüzlerdi çoğu. Yürüdükçe çoğalmıştık. Caddeden ara sokağa sapıp Alsancak
iskelesine doğru yöneldiğimizde gruptaki hızlı büyüme umut vericiydi, tıpkı
sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemlerinin başlangıcı gibiydi sanki.
İzmir, ne de olsa, bu şehir hep sakindir zaten, durur durur sonradan hareketlenir.
Ya
daha sonra Büyükşehir Belediye binasının önünde yaşadıklarımıza ne demeli. Her
şey hızlı gelişiyordu. O günün bir
önceki gecesinde ülke genelinde bir ilk yaşanmış, Basmane’de eli sopalı sivil
giyimli birtakım adamlar türemişti. İşte o gün güpegündüz yaşadıklarımız, sokakta
gördüklerimiz dehşet vericiydi, o türünü bu yaşıma kadar görmemiştim, kısa da
olsa yolum Mamak’tan geçmiş olsa bile. Grup henüz yeni toplanıyor, insanlar
yeni yeni geliyorlardı. Gündoğdu’ya doğru yürüyecektik ama sıkışıp kalmıştık
aralarında. Gözümüzün önünde resmi polislerin arasından kucaklar dolusu sopalar
taşınıyor, dağıtılıyor, ne idüğü belirsiz sivil giyimli bir takım tipler kritik
noktalara mevzileniyordu, elbette Kemeraltı’nın kuytu sokaklarındakileri
göremiyorduk. En iyisinden üç yüz kişi kadardık, belki de, daha sonra
Eskişehir’de katledilen Ali İsmail’in başına gelenler bizden birilerinin de
başına gelebilirdi, o tuzak boşa çıkarılmasa… Neyse ki, tecrübe konuşmuştu. Küçük bir yanlış harekette
perişan olabilirdik, henüz olayların tırmanma dönemiydi. Görüşmeler yapılırken
şarkılarımızı söylemiş, uzun pazarlıklardan sonra basın açıklamasını yapıp
dağılmıştık, orada en akıllı iş geri çekilmekti, gruptan bazı gençler
homurdansa bile…
Oysa
şimdi her şey ne kadar farklı!
Kıbrıs
Şehitlerinin girişinde toplandık. Hedefimiz AKP il binası. Akşamın karanlığında
caddeler, apartmanlar ışıl ışıl. Sokaklarda, balkonlarda, her yerde sloganlar
yankılanıyor.
Ahmet Atakan
Ölümsüzdür!
Her
renkten her boydan bayraklar dalgalanıyor, insanlar dalga dalga ilerliyor, gecenin
karanlığına inat gökkuşağının tüm renkleri her tarafta, sloganlar yeri göğü
inletiyor, ortalıkta hiç polis görünmüyor, ancak istihbarat elemanları
işbaşındadır.
Ben
biraz geç kaldım, kitlenin ön tarafı harekete geçmişti ilk geldiğimde. Bildik,
tanıdık, samimi arkadaş aradı gözlerim. Bazı arkadaşlara telefon ettim ama o hengâmede
duymadılar sanırım telefon sesini. Karıştım kitleye. Yürüyoruz, yaz boyunca hiç
olmadığı kadar kararlı bir şekilde. Sanırım, Ahmet Atakan üyesi olduğu için en
önde Halkevleri var, çoğu genç, enerjik. İkinci Kordon boyunca Konak tarafına
doğru yürürken arkadaşları buldum, yüzler gülüyor, sevinçli, kararlı herkes.
Bazıları
duvarlara sloganlar yazıyor sprey boya ile. Yüzleri tamamen kapalı, sadece
gözleri açıkta... Birisi heyecandan olsa gerek, imzayı eksik yazınca
gruptakiler onu uyardı, kimin hangi gruptan olduğu hiç önemli değil. Herkes
umutla, hınçla yürüyor, bayrak sallıyor, slogan atıyor, arabalardan korna çalıp
balkonlardan alkış tutanlar oldukça fazla.
Gazi Paşa
Bulvarından Basmane’ye yöneliyoruz. Ortalıkta hala hiç polis görünmüyor,
homurtular, bağırmalar iyice çoğaldı nerede bunlar diye. Polis işini iyi bilir
oysa. Nerede, ne yapacağını, nereden vuracağını… Gözüne kestiremediği
durumlarda geri çekilmesini… Genellikle diş geçireceğini anladığında saldırmasını…
Çankaya
meydanını geçiyoruz, hala ortalıkta polis yok. Grup iyiden iyiye
kalabalıklaştı, Basmane’ye doğru ilerliyoruz, meydana yaklaşıyoruz.
Nihayet!
Konak
Belediye binasının önünde iki tane TOMA duruyor, arkalarda, fuar kapısı
tarafında coplu kasklı sürüler halinde polisler var. Eli sopalılar gar tarafını
mı tuttu acaba? Ne de olsa orada kuytu noktalar daha fazla. Belki de
bitpazarının Basmane tarafındaki karanlık ara sokaklara saklanmışlardır.
Grubun
bir ucu meydana dayandığında arka ucu görünmüyor, cadde enlemesine de hınca
hınç dolu. En öndekiler birbirine kenetli, büyük bir pankart ellerinde yola devam
ederken TOMA’nın tabancası dönüyor yavaşça, zehirli suyu püskürtmeye başlıyor. Kitle
yürüyor, bazıları su tabancasının menzili dışındaki en öne geçmeye başarıyor,
hep birlikte omuz verip aracı itmeye çalışıyorlar, daha geride tabanca menzilindeki
birçok insan suyun basıncından yerlerde sürünüyor, daha arkadan gelenler
onların yerini alıyor, fırlatılan taşlar arasında TOMA geriliyor, polisin ilk
hamlesi püskürtülüyor.
Fuar
kapısı tarafından ikinci TOMA devreye giriyor, ön taraf ikiye bölünmek zorunda
kalıyor, daha arkadaki polisler gaz bombası atmaya başladığında kitlenin arkası
haykırıyor.
“Sık
bakalım, sık bakalım, biber gazı sık bakalım. Kaskını çıkart, copunu bırak delikanlı
kim bakalım.”
Birisi
yeni gelen TOMA’nın tekerleğine kadar yaklaşıyor, elinde büyük bir taş var, en sonunda
tekerlek ile kaporta arasına sıkıştırmayı başarıyor, araç hareket etmeye
çalıştıkça takur tukur sesler geliyor. Birde ön camını boyayabilseydi keşke.
Pat
küt sesleri arasında her tarafı gaz kaplıyor, gözlerde, boğazlarda yanma
başlıyor, hapşıranlar, nefes almakta zorlananlar. Bende alerjik rinit var, kötü
etkileniyorum. O sırada zehirli su banyosu yapıp basınçla yerlerde sürüklenince
nefes almakta zorlanan genç bir kız önümde yere oturtuluyor, ilk müdahale yapılıyor,
bir sürü insan aynı durumda.
Bitpazarının
üst taraflarındaki sokaklardan da saldırmaya başlıyor polis. O sokaklar
kaybedilirse kitlenin işi çok zor. Herkes gardını alıp güvenli nokta bulmaya
çalıştığı sırada bir genç fırlıyor, sokağın ortasına atılıp havai fişeği atıyor
polislere doğru, sonra bir tane daha. Bunun üzerine bu tarz yanlış, barışçıl
olmalıyız diye homurdananlar oluyor. Bir süre sonra o taraf duruluyor, polis
gelemiyor.
Meydan
tarafındaki TOMA tekrar ilerlemeye başlıyor, kitlenin ön tarafı zor durumda.
Daha arkadan bir grup birbirine kenetlenerek ilerliyor, yanlarda taş
toplayanlar, kaldırım taşlarını kıranlar var. Grup ilerliyor, TOMA taş yağmuru
altında su püskürtüyor, son ilerleyenler de bir süre sonra yorgun düşüyor.
Gaz,
su, zehir… Kitlede sersemleme…
Fuar
kapısı tarafındaki polisler saldırıya geçiyor, kasklı, coplu, gaz tabancalı, Hollywood
filmlerinden fırlamış gibiler sanki. Yan sokaklardaki resmiler, TOMA, fuar
kapısındakiler, daha arkalarda pusuya yatmış eli sopalı siviller…
Geri
çekilmek en doğrusu… Kitlenin önü toparlanıyor, sürekli bağıranlar var geri
çekiliyoruz diye. Bizim eş sözcü elindeki parti bayrağını sallarken güçlerini
bölelim, bir kısmını üzerimize çekelim diyor. Gazi Bulvardan ayrılıp Hürriyet Bulvarı
boyunca, utanç çukurunun yanından geri çekiliyoruz. Bir kısım polis bize doğru
geliyor, içlerinde koşmaya başlayanlar olduğunda bizde koşuyoruz geriye doğru.
Biraz geriledikten sonra duruyoruz, bağırıyoruz gelin diye. Polisler duruyor,
ara sokaklar karanlık, bomboş, tekin değil. İleride Şair Eşref Bulvarında hareketlilik
gözleniyor.
Ara
sokaklara dağılıyoruz, en kestirmeden büyük kitleye kazasız belasız ulaşmamız
lazım. İki kişiyiz, herkes bir tarafta. Sakin sakin yürüyoruz.
Disiplinli
bir şekilde geri çekilen kitleye Çankaya meydanında ulaşıyoruz, arkadaşlardan
polisin eline düşen var mı acaba? Eş sözcüyü arıyor, kitleye ulaştık diyorum,
telefondaki sesi oldukça neşeli çıkıyor, bizde gelmek üzereyiz diyor. Bir süre
sonra hep birlikteyiz.
Kitle
geldiği yoldan çatışa çatışa, disiplinli bir şekilde Kıbrıs Şehitlerine kadar
geri çekilirken yorulanlar, yaşlılar yavaş yavaş evinin yolunu tutuyor, bir
eylem daha bitiyor. Benim kulaklarımda sloganlar yankılanıyor:
Ahmet
Atakan Ölümsüzdür!
6.11.2013
Yorumlar
Yorum Gönder