Kayıtlar

ALİ (BAŞPINAR) AĞABEYİN ARDINDAN

Resim
O eski tabelayı son anda fark etmiştik, halbuki  kaç kişiye sormuştuk yol bulmak için. Ana yoldan sapıp, sanki yirmi beş yıl öncesinde donup kalmış, terk edilmiş gibi duran o toprak yola girdiğimizde nasılda hüzünlenmiştik hep beraber. Birden başka bir dünyaya mı geçmiştik, bize mi öyle gelmişti, bir mekan  ancak bu kadar anlatırdı başından geçenleri; sanki her şeyin üzerine sinmişti, onca yaşanmışlık, zulüm günlerindeki onca eziyet. Belki de o yüzdendi saflığı, direngenliği, temiz kalmışlığı oraların. O yoldan geçip denizin kıyısına ulaştığımız zaman her şeyin ilmik ilmik yeniden örülmekte olduğunu görünce biraz olsun toparlanmış, nefes almış, buruk bir sevinçle eski dostların arasına karışmıştık. İşte orada, son defa Gönen’de, DİSK’in Kemal Türkler tesislerinde görmüştüm seni. Ya da daha önce görmüş müydüm? Orada sessiz, sakin oturuyor, henüz gelmekte olanlara bakıyordun, yanındakilerle birlikte. Tanıdık gibiydi yüzün. Yoksa kim olduğunu bilmeden eski zamanlarda, öğrencilik günleri

DOĞA-EMEK-EDEBİYAT VE SİYASET İLİŞKİSİ

Resim
Müslüm Kabadayı, Ayşe Yetişen, Hüseyin Habip Taşkın ve Ali Fuat Karaöz’ün konuşmacı oldukları “Doğa-Emek-Edebiyat ve Siyaset İlişkisi” konulu panel, 30 Nisan 2022’de İzmir Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. İnteraktif biçimde gerçekleşen panelin katılımcılar açısından da verimli geçtiği görüldü. İlk konuşmacı Müslüm Kabadayı, “Doğanın fiziki, coğrafi olduğu kadar insani-toplumsal ilişkiler bakımından da diyalektiği bulunuyor. Bunun yasalarının da çok iyi kavranarak eşit ve özgür bir toplumsal yaşam modelinin güncellenmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu panelde bizler, ülkemiz ve Dünya’da yaşanan bu temel soruna emek-edebiyat-siyaset açısından nasıl yaklaşıldığını ve nasıl yaklaşılması gerektiğini ortaya koymaya çalışacağız.” dedi. Doğanın ve insan bedeninin dörtte üçünün sudan oluştuğunu, dolayısıyla doğadaki tüm canlıların yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmeleri için öncelikle temiz su ihtiyacının karşılanması gerektiğini vurgulayan Kabadayı, su kaynaklarının ticarileştiri

Sigmund Freud

Resim
  [...] Hastalıkla, faşistlerle ve kendi sorunları ile boğuşurken Freud Amerika'daki ümitsiz bir anneden bir mektup alır, yazdığı yanıt Freud'un iç dünyasını, yardımseverliğini, ötekileştirilenlere bakışını vermesi açısından dikkat çekicidir, şöyle der: “Mektubunuzdan oğlunuzun bir eşcinsel olduğunu anlıyorum. Onun hakkında bilgi verirken bu sözcüğe değinmemeniz çok dikkatimi çekti. Bundan neden kaçındığınızı sorabilir miyim? Elbette eşcinsellik bir kazanım değildir ama utanılacak bir şey, kötü bir alışkanlık ya da aşağılık bir durum da değildir, bir hastalık olarak da nitelendirilemez; onu, cinsel gelişimin belli bir biçimde kesintiye uğramasıyla ortaya çıkan, cinsel işlevin bir çeşidi olarak kabul ederiz. Eski ya da çağdaş dönemlerin çok saygın bireylerinden pek çoğu eşcinseldir, aralarında çok ünlüler de vardır, Platon, Michelangelo, Leonardo da Vinci gibi. Eşcinselliği bir suç gibi cezalandırmak yalnızca haksızlık değil, aynı zamanda acımasızlıktır. Bana inanmıyorsanız Ha

STEPHEN HAWKING

Resim
  [...] Stephen Hawking hiçbir zaman sınıf ortalamasının üzerine çıkamadığını belirtir, böyle olsa da sınıfı parlak bir sınıftır. Öğrenciliğine dair çok sonra şöyle söyler: “Sınıf çalışmam çok düzensizdi ve el yazım öğretmenlerimi hayal kırıklığına uğratıyordu. Fakat sınıf arkadaşlarım bana 'Einstein' takma adını takmışlardı, belki onlar daha iyi bir şeyin işaretini görmüşlerdi. On iki yaşındayken arkadaşlarımdan birisi bir başkasıyla benim asla bir baltaya sap olamayacağım konusunda bir paket tatlısına iddiasına girdi. Bu iddianın sonuçlanıp sonuçlanmadığı­nı, sonuçlandıysa nasıl sonuçlandığını bilmiyorum.”  (Sayfa 17) [...] Cambridge Üniversitesinde 1962 yılında yüksek lisans öğrencisi olur, burada araştırma yapabileceği iki teorik fizik alanı düşünür; kozmoloji ve temel parçacık fiziği. Biri en büyük olan, diğeri ise en küçük olandır, önceliği kozmolojidir, diğeri ikinci planda kalır. Bunu o dönemde bilim insanlarının birçok yeni parçacık bulmasına bağlar, konuya ilişkin d

Mustafa Kemal Atatürk

Resim
  "Askerler! Karşınızdaki düşmanı yeneceğimize hiç şüphe yoktur. Fakat siz acele etmeyin. Önce ben ileri gideyim. Size kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birden atılırsınız."    (Sayfa 95) [...] "Rusya dahilinde bu milletin soysuz, herhalde sersem birtakım evlâtları oralarda da serseriliklerine devam etmişlerdir. İşte bu serseriler bir iş yapmak hülyasına kapılarak zahiren memleketimize ve milletimize nâfi olmak için Türkiye komünist fırkası diye bir fırka teşkil etmişlerdir ve bu fırkayı teşkil edenlerin başında da Mustafa Suphi ve emsali bulunmaktadır. Bunlar doğrudan doğruya bir hissi vatanperverane ile ve bir hissi hakiki milli ile değil, benim kanaatimce belki kendilerine para veren, kendilerini himaye eden ve bunlara ehemmiyet atfeden Moskova’daki prensip sahiplerine yaranmak için bir takım teşebbüsatı serseriyanede bulunmuşlardır. Bunların yaptıkları teşebbüs Rus bolşevizmini muhtelif kanallardan memleket dahiline sokmak olmuştur. Bu suretle memleketimize, m

STEVE JOBS

Resim
  […] Jobs çok kızar, ama elinden bir şey gelmez çünkü anlaşma süresi yakında dolmaktadır. Gates’i getirmelerini ister, Gates anlaşma taraftarıdır. Apple çalışanlarının çevrelediği bir odada Jobs ile Gates görüşür, Jobs ona bağırır. “Bize kazık atıyorsunuz. Size güvenmiştim ama şimdi bizden çalıyorsunuz.” “Meseleye başka açıdan da bakabiliriz Steve! Bence asıl durum şu: İkimizin de Xerox adlı zengin bir komşusu vardı; ben adamın televizyonunu çalmak için evine girdim, ama bir de baktım ki sen zaten çalmışsın.” Gates burada iki gün kalır, görüşmelerde Jobs’ı daha da kışkırtır, iki firmanın ilişkisi kurtlar sofrası gibidir. Gates Jobs’a Windows’un demosunu izletince Jobs ne diyeceğini bilemez, kabalaşır. En sonunda ağlamaklı olur, elindeki işi halletmesi için fırsat vermesini isteyince oldukça soğuk bir yanıt alır. “İnsanların duygusallaşması işime geliyor, o zaman daha duygusuz oluyorum.” Jobs kötü durumdadır, birlikte yürüyüş yaparlar, sonunda Jobs bir parça olsun rahatlar ve

Charles Bukowski

Resim
  Bukowski yazarlarla buluşmaz, onlardan uzak durur. […] Birde ben yazarım diyenlerden nefret eder, hamam böcekleri gibi her yerde onlar vardır. Bunların yerine bir tesisatçı ya da balık tutan biriyle konuşmanın daha iyi olduğunu söyler. Bu tür yazarları fahişe olarak tanımlar. Amerika’da yaşayan en iyi yazar ona göre Salinger’dir, Salinger kendisi için yazdığını söyleyenlerden biridir, bunu kutsallık olarak tanımlar. […] Bukowski çok satan kitaplara şüpheyle yaklaşır. Bu liste, edebiyat iktidarının merkezidir, sistem dışında durduğunu söyleyen biri olarak böylesi bir listeyi onaylamak o dönemin devlet başkanı Reagan’a oy vermek gibi bir şeydir. […] Bukowski toplumsal hayata cepheden muhalifmiş gibi görünse, ortadan bir dil tutturduğunu söylese de aslında son derece köşeli biridir ama çıkışsızdır, son tahlilde her yönüyle mevcuda hizmet eder: “Bütün ırmaklar yükselecek ama korkmayın her şey yerli yerinde, okullarda ellerinize cetveller vurulacak ve kurtlar mısırları kemirecek. […

NIKOLA TESLA

Resim
Vahşi Amerikan kapitalizmine ayak uyduramadığı için en sonunda Yugoslavya devletinin emekli maaşı ile yaşamını sürdürmek zorunda kalan, sadece parası değil icatları da yağmalanan ilkeli bilim insanı bir yerde şöyle söyler: “Benden yıllar sonra Marconi radyoyu icat etti, benim ondan önce yaptığım radyo dalgaları ile ses iletimini gerçekleştirmiş olmam göz ardı edildi. Sen misin paraya önem vermeyen, insanların bedava elektrik kullanmaları için çalışan, yaptıkların hiçbir şekilde ortaya çıkarılmaz işte! Ben bilim adamıyım! Hiçbir zaman ticaret adamı olamadım! Yaşlılığımda çok parasızlık çektim, yoksul bir yaşam sürdüm.” (Arka kapak yazısından) (...) Tesla’nın gündelik hayata yansıyan icatlarının yanı sıra bazı projeleri yarım kalır. Özellikle telsiz enerji iletimi konusundaki projesi tüm sanayi ve toplumsal hayatı kökünden sarsacak niteliktedir. [...] Tüm bunların, ekonominin yanı sıra ayrıca askeri, kültürel, ideolojik boyutları da vardır. Tesla öldükten sonra FBI, onun gözü gibi ko

Frida Kahlo

Resim
Ölümünden sonra popüler kültür ikonuna dönüştürülen aşkın ve devrimin kadını, Meksikalı ressam Frida’nın acılarla örülmüş yaşamı bitmeyen bir direncin, yenilmeyen bir iradenin öyküsüdür. Frida doğum gününü yıldızlara, kurnazlıklara, kurbanlara ve törenlere bağlayanların soyundan geldiğini söyler. Doğum gününü değiştirdiğini, hangi gün olduğunu söylerken adeta coşkun akan bir nehir gibi haykırır: “Ben bir devrimle doğdum. Duyduk duymadık deme­yin. Gün ışığını görünceye dek isyanın coşkusuyla dolup böyle bir ateşin ortasında doğdum ben. Gün kavurucuydu ve o gün tüm yaşamım boyunca beni sarıp sarmaladı. Çocukken bir kıvılcım gibi çıtırdadım. Büyüyünce tepeden tırnağa alev kesildim. Ben bir devrimin kızıyım, buna hiç şüphe yok, bir de atalarımın taptığı ihtiyar ateş tanrısının. […] 1910’da doğdum. Mevsim yazdı. Kısa zaman sonra büyük isyancı Emiliano Zapata, Güney’i ayaklandıracaktı. Evet, ben bu şansa sahip oldum işte: Benim tarihim 1910’dur.” [Sayfa 26] “İlk aşk kedi gibi sessizce yanaşt

ALBERT EINSTEIN

Resim
  Einstein’ın inançları tam da bilimsel kişiliğinde olduğu gibi kendine özgüdür, değişik zamanlarda bu algısı farklılıklar gösterse de bu minvalde seyir izler. Bilimsel bilgi ve din bağlamında insan düşüncesine dair değerlendirmeler yaparken şöyle der: “Derin bir bilimsel kavrayışa sahip kişiler arasında, kendine özgü bir dini duyguya sahip olmayan neredeyse yok gibidir. Fakat bu, sıradan insanın dininden farklıdır. Sıradan insan için Tanrı, ödüllerinden yararlanılan ve cezasından korkulan bir varlıktır, bir çocuğun babasına karşı hissettiklerinin ulvileştirilmiş haline benzer.” Bu yanıyla Einstein, sıradan insan algısının korkudan dolayı saygı barındırdığını, onun Tanrı ile ilişkisinin bir dereceye kadar kişisel bir ilişki olduğunu söyler. Öte yandan sıradan insanı böyle tanımlasa da bilim insanını farklı değerlendirir, onun algısını bambaşka bir yere koyar, bunu söylerken bilim felsefesini ilke edinmiş bilim insanı profilinin algı dünyasına seslenir. Buna göre bilim insanı, evren

Sabahattin Ali

Resim
Cumhuriyet dönemi öykücülüğümüzün ana damarlarından biri olan, toplumcu gerçekçi çizgideki öyküleriyle kendisinden sonra gelen kuşakları da derinden etkileyen Sabahattin Ali, ‘Edebiyat, insanları daha iyiye, daha güzele yükseltme arzusu uyandırmalı,’ der. Roman, şiir, eleştiri, fıkra, oyun gibi türlerde de eserler vermesine rağmen öykücülüğü daha öne çıkmış, ilk önce şiirleri yayımlanmış olsa da 1935 yılından ölümüne kadar bir daha şiir yazmamıştır. Sabahattin Ali’nin hayatından kesitler sunulan bu kitapta aynı zamanda dönemin belli başlı olayları da gazete ve dergilerden derlenen bilgiler ışığında verilmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda başta Tan matbaası baskını olmak üzere tek parti diktatörlüğünün çökmeye başladığı zamanlardaki saldırılarının hazırlık aşamaları ve sonrasında gazetelerde yazılanlardan yola çıkarak dönemin ruhu da gözler önüne serilmeye çalışılmıştır. Yeni Dünya, Tan gibi gazeteler balyozlarla tahrip edildikten, bir daha belini doğrultamaz hale getirildikten sonra a

Nazım Hikmet

Resim
Sesini Kaybetmeyen Şair Sayfalar dolusu yazılara birkaç mısra ile yanıt verince daha etkili olan, dünyanın dört bir yanında onlarca dile çevrilen şiirlerin yazarı, büyük usta Nazım Hikmet'e  dair çok sözler edildi, gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında çeşitli dillerde pek çok şey yazıldı, çizildi. Yakın dostlarının, yoldaşlarının anlatımlarının yanı sıra düşmanları da koro halinde ona dair çok şey söylediler, gazete köşelerinde hakaret eden pek çok yazıcının bugün adını bile hatırlayan yok ama o dev gibi duruyor hala, can düşmanları bile göstermelik olsa da ona övgüler dizmek zorunda kalıyor. Bu haliyle onun edebiyatını ve kişiliğini anlatmak için ne söylesek yetersiz kalacaktır. Nazım Hikmet’ten kesitler sunulan bu kitapta esas olarak albüm, gazete ve dergilerde yayınlanmış karikatür, röportaj, gezi notları, makale, belge, haber ve yorumlar bir araya getirilmiş, bu yapılırken dönemin ruhu verilmeye çalışılmıştır. Mehmet Emin, Abdülhak Hamid, Yahya Kemal, Peyami Safa, Ahmet Haşi