STEPHEN HAWKING

 [...] Stephen Hawking hiçbir zaman sınıf ortalamasının üzerine çıkamadığını belirtir, böyle olsa da sınıfı parlak bir sınıftır. Öğrenciliğine dair çok sonra şöyle söyler:

“Sınıf çalışmam çok düzensizdi ve el yazım öğretmenlerimi hayal kırıklığına uğratıyordu. Fakat sınıf arkadaşlarım bana 'Einstein' takma adını takmışlardı, belki onlar daha iyi bir şeyin işaretini görmüşlerdi. On iki yaşındayken arkadaşlarımdan birisi bir başkasıyla benim asla bir baltaya sap olamayacağım konusunda bir paket tatlısına iddiasına girdi. Bu iddianın sonuçlanıp sonuçlanmadığı­nı, sonuçlandıysa nasıl sonuçlandığını bilmiyorum.” (Sayfa 17) [...]

Cambridge Üniversitesinde 1962 yılında yüksek lisans öğrencisi olur, burada araştırma yapabileceği iki teorik fizik alanı düşünür; kozmoloji ve temel parçacık fiziği. Biri en büyük olan, diğeri ise en küçük olandır, önceliği kozmolojidir, diğeri ikinci planda kalır. Bunu o dönemde bilim insanlarının birçok yeni parçacık bulmasına bağlar, konuya ilişkin derli toplu bir kuram yoktur. Oysa diğer tarafta kozmoloji konusunda Einstein'ın genel görelilik kuramı tüm heybetiyle durmaktadır. Doktora tezini ‘Genişleyen Evrenlerin Özellikleri’ olarak adlandırır. (Sayfa 25) [...]

Stephen Hawking, tıpkı kendinden öncekiler gibi, maddeyi yöneten fiziğin tüm kuvvetlerini birleştirme çabası içine girer. Burada konu edilen tüm kuvvetler iki ana alanı kapsar, bunlar atom altı parçacıkların mekaniğinin yani kuantum mekaniğinin alanı ile yerçekimi kanunlarını içeren evrenbilimin, kozmolojinin alanıdır.

Evreni yöneten kuralların ve kuvvetlerin birleştirilmesi konusu çok eskilere dayanır. Gözlemlenebilen doğa olaylarını esas alarak hareketin aslında ortak bir etkileşime, atomların hareketine ve dolayısıyla da bu hareketi yöneten ilkelere indirgenebilir olduğunu ilk söyleyen bilge Demokritus olmuştur. Elbette ki ilk çağda böyle bir şeyi ileri sürmek çok ileri bir düşüncedir.

Daha sonra yeryüzü ve gökyüzü ikiye ayrılmış, buna göre hareket yasaları oluşturulmuştur, bunları ters yüz ederek birleştiren ise Newton’dur, tüm bu kuvvetleri kütle çekim ilkesi altında birleştirmiştir. Gezegenlerin ve yıldızların hareketini yöneten kuvvet ile yere düşen nesnelerin hareketini yöneten kuvvetin aynı kütle çekim kuvveti olduğunu Newton gösterir, yani artık göğün ve yerin kuralları tek çatı altındadır.

Aynı şekilde manyetik kuvvetler ile elektrik kuvvetlerin yasası da birleştirilmiştir. Bunun öncülü eski Yunan bilginlerinden Tales’tir, kehribar çubuklarını kedi kürküne sürterek elektriklendirmiş, bu şekilde çubukların tüy benzeri hafif cisimleri kendine çektiğini görmüştür. Bunu genelleştirerek bazı nesneleri başka nesnelere sürterek mıknatıs özelliği kazanabileceği sonucuna varmıştır. Tales her ne kadar elektrik ve manyetik kuvvetleri aynı şey sanmış olsa da bu iki kuvvetin ilişkisinin sırrını çözmüştür.

İngiliz fizikçi James Clerk Maxwell, hareket eden elektrik kuvvetlerin manyetik kuvvetleri, hareket eden manyetik kuvvetlerin de elektrik kuvvetleri meydana getirdiği gerçeğinden yola çıkarak elektromanyetik teoriyi oluşturmuştur. Atomların hareketini yöneten elektromanyetik kuvvet sayesinde atomların birbirleri ile bağ kurduğu gerçeği bugün artık çok iyi bilinmektedir.

İlk çağın bilgesi Demokritus’tan, 2400 yıl sonra bile ondan esinlenen fizikçiler, atomların dünyasında etkin olan elektromanyetik alan etkileşimi ile büyük nesnelerin dünyasını yöneten kütle çekim alanı etkileşimini de aynı çatı altında birleştirmek için çalışmaya devam ediyorlar. Böyle olsa da evrendeki bütün hareket ve oluşu açıklayabilecek birleşik teori oluşturulamamıştır. Bu konuda Stephen Hawking’den önce Einstein, ‘Birleşik Alan Teorisi’ adını verdiği teoriyi çok çabalasa da oluşturamamıştır. (Sayfa 55-56, Her Şeyin Teorisi Bölümünden...)

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yaşar Kemal'in Sanat Anlayışı

Çolak Cahit ve Sivas Delikanlıları

Yaşar Kemal Romanının İzini Sürmek

Durakta Üç Kişi

Mustafa Kemal Atatürk

Son Gün

Yaşantının Gerçeğinden Yaratının Gerçeğine

İşkencecinin Resmi

Cinayetleri Gördük

NIKOLA TESLA