İşkencecinin Resmi



 Yıllar önce, belki yirmi yıl önce Bornova büyük parkta görmüştüm onu. Bin operasyon günleriydi. Devlet terörünün dehşet saçtığı, katillerin cirit attığı, ölülerin bile kayıp edildiği, toplu mezarlara gömüldüğü zamanlardı. Adını çok iyi bilsem de gördüğüm insanın o olduğunu anlamamıştım. Yedi sekiz kişilerdi; Alime, Osman, Muammer aklımda kalanlar. Öylesine laflıyorlardı. Gündelik olaylardan konuşuyor, olan bitene kızıyor, yenilmiş olmanın, siyaseten müdahale edememenin ezikliğini yaşıyorlardı. Bir ara kızgınlıkla bir şeyler söyledi. Konuya dair bilmiş havalarda karşılık verdim, herhangi biri sanmıştım. Baktı belli belirsiz bir gülümsemeyle. Sanırım beni öğrenci sandı. Osman kulağıma fısıldadı, yutkundum, adını söylemişti.


Ne zaman Nasuh Mitap adını duysam, bir yerlerde okusam; zamansız, boşlukta asılı gibi duran bir mekan, nerede olduğunu tam bilemediğim karanlık, soğuk hücreler aklıma gelir onunla birlikte. Benim gibi güneyde bir yerlerde Akdeniz esintileri ile büyümüş birisinin, kardan sonraki Ankara soğuğunda üryan bir halde su işkencesine maruz kalması… Burası, akla hayale gelmeyen çeşitlilikte işkenceleri ile meşhur, uzak zamanlarda kalsa bile hep taptaze, daha dünmüş gibi hatırlanan, binlerce insanın payına düşeni aldığı o merkezdi; DAL.
“Haddinizi bilin lan, tekne kazıntıları; ağa babalarınızın hepsi elimizden geçti,” diyen o sesin sahibinin dalga geçtiğini sanmıştık önce. Öyle ya, direncimizi kırmak için fiziki işkencelerin yanında neler neler söylemiyorlardı ki? Daha sonra davacı olduğumuz için o işkencecinin adını mahkeme salonunda duyduğumuzda gözlerimiz fal taşı gibi açılmıştı. Nasuh abinin çizilmiş resmini göstererek ‘benim işkencecim bu’ dediği, cunta şeflerinin üstün başarılarından dolayı ödül verdiği işkenceci idi karşımızdaki. Sürek avlarında iyi koku alan, her nefes verişinde çürük dişleriyle tuhaf kokular çıkaran, iç dünyası o iğrenç yüzüne yansıyan, bin kişinin içinde işte bu denilecek cinsten biri, derin çizgileriyle kara yüzlü işkenceci…
Bir de aynı hücrede kaldığı, öldürüldüğünü duyunca üzüldüğünü belirttiği Muhsin Yazıcıoğlu’yla ilgili duyguları… Cuntadan sonra başka bir zamanda ve mekanda aynı ranzayı on beş gün altlı üstlü paylaştığım, gecenin bir saatinde hikmetli hikayeler anlatıp bir süre sonra anlattıklarından ürküye kapılan o ülkücü, faşist. Hazin öyküsü, miadı dolunca ya da çizgi dışına çıkınca bir kenara atılan, öldürülen öncüllerine ne kadar benziyordu.
Nasuh abinin, daha iki hafta önce TEK-DER’in yıllık buluşmasında bir daha yataktan kalkamayacağını gözyaşları içinde söyleyen yakın arkadaşının, ablamın hüznüyle…
Yıldızlar yoldaşın olsun koca çınar!
7.11.2014

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yaşar Kemal'in Sanat Anlayışı

Çolak Cahit ve Sivas Delikanlıları

Yaşar Kemal Romanının İzini Sürmek

Durakta Üç Kişi

Mustafa Kemal Atatürk

Son Gün

Yaşantının Gerçeğinden Yaratının Gerçeğine

NIKOLA TESLA

Cinayetleri Gördük