Eli Sopalılar
(Bu öykü bu sayıda yayınlanmıştır.) "Hatice sandviçe döndük, çok acil haber ver arkadaşlara…” Gözlerini ayırdı, yüzünü buruşturdu. “Tamam, kapatıyorum, abluka korkunç!” Telefonu kapattı, çantasına koydu yavaştan. Döndü, gözlerini gözlerimin içine dayadı. Yutkunduktan sonra sırtına dokundum. “İyi yaptın Tuğrul.” “Bu halimizle çaresi yok buradan çıkışın...” Sol omzuma bir el dokundu o sırada. O yana döndüğümde ters taraftan yüzüme bakıyordu gülerek. “Ne haber!” dedi Utku. Ağzımı açacak oldum ki saat kulesi tarafını gösteren Tuğrul ikimizi birden uyardı. “Bakın sopalara, kucaklar dolusu!” “Ne sopası,” dedim, “kalas demek daha doğru…” Polis barikatının önünde hızlı hareket eden sivil giyimli bir takım insanlar kucaklarındaki kalaslarla sahil tarafına yürüyorlardı, etraflarında bir sürü resmi polis vardı. “Buradan çıkış zor olacak!” diyen Utku gözlerini kıstı. Bir filmden dışarı fırlamış gibi bariyerlerin ardındaki kasklı, coplu, gaz tabancalı r