Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Randevu

Resim
(Bu öykü bu sayıda yayınlanmıştır.)   Genç adam sakin adımlarla kaldırımda yürüyordu umarsız havalarda. Az kalmıştı varacağı yere. Caddede ilerleyen araçları, yol boyundaki insanları alıcı gözlerle incelerken aklından neler geçiyordu? Ne zamandır böyleydi? Gülünce içi gülen kara gözleri, dost canlısı, sevimli yüzü dar zamanlarda dostlarına hep güven verirdi. Atletik yapısıyla pire gibi atak; kıvrak zekası, coşku dolu yüreğiyle kıpır kıpırdı, gözünü budaktan esirgemez, sevdiğini çok sever, nefreti dünyayı dar ederdi. Sezgilerine güvenir, işlerini şansa bırakmazdı, feleğin çemberinden geçmiş, ne badireler atlatmıştı. İnatçıydı da; hem de en belirgin özelliğiydi bu. Yavaşladı, yandaki vitrine doğru yöneldi, durdu önünde. İçindekilere şöyle bir baktı, geriye döndü, öteki vitrine bakar gibi göz attı, kaldırımdakileri inceledi belli belirsiz. Ötelere, İtfaiye meydanının oralara doğru kalabalık azalıyordu. Herkes kendi halinde gibiydi, anormal bir durum yoktu sanki. Tekrar vitrine dö

Buca Kent Konseyi Etkinliği

Resim
Buca Kent Konseyinin davetlisi olarak gittiğimiz etkinlikte Buca'nın yerel renklerini veren konsey bileşenlerinden değişik renkte birçok kitle örgütü vardı, dostlarla olmak güzeldi, emeği geçen herkese teşekkürler.... 3.11.2018

İşkencecinin Resmi

Resim
  Yıllar önce, belki yirmi yıl önce Bornova büyük parkta görmüştüm onu. Bin operasyon günleriydi. Devlet terörünün dehşet saçtığı, katillerin cirit attığı, ölülerin bile kayıp edildiği, toplu mezarlara gömüldüğü zamanlardı. Adını çok iyi bilsem de gördüğüm insanın o olduğunu anlamamıştım. Yedi sekiz kişilerdi; Alime, Osman, Muammer aklımda kalanlar. Öylesine laflıyorlardı. Gündelik olaylardan konuşuyor, olan bitene kızıyor, yenilmiş olmanın, siyaseten müdahale edememenin ezikliğini yaşıyorlardı. Bir ara kızgınlıkla bir şeyler söyledi. Konuya dair bilmiş havalarda karşılık verdim, herhangi biri sanmıştım. Baktı belli belirsiz bir gülümsemeyle. Sanırım beni öğrenci sandı. Osman kulağıma fısıldadı, yutkundum, adını söylemişti. Ne zaman Nasuh Mitap adını duysam, bir yerlerde okusam; zamansız, boşlukta asılı gibi duran bir mekan, nerede olduğunu tam bilemediğim karanlık, soğuk hücreler aklıma gelir onunla birlikte. Benim gibi güneyde bir yerlerde Akdeniz esintileri ile büyümüş

Eli Sopalılar

Resim
 (Bu öykü bu sayıda yayınlanmıştır.) "Hatice sandviçe döndük, çok acil haber ver arkadaşlara…” Gözlerini ayırdı, yüzünü buruşturdu. “Tamam, kapatıyorum, abluka korkunç!” Telefonu kapattı, çantasına koydu yavaştan.   Döndü, gözlerini gözlerimin içine dayadı.   Yutkunduktan sonra sırtına dokundum. “İyi yaptın Tuğrul.” “Bu halimizle çaresi yok buradan çıkışın...” Sol omzuma bir el dokundu o sırada. O yana döndüğümde ters taraftan yüzüme bakıyordu gülerek. “Ne haber!” dedi Utku. Ağzımı açacak oldum ki saat kulesi tarafını gösteren Tuğrul ikimizi birden uyardı. “Bakın sopalara, kucaklar dolusu!” “Ne sopası,” dedim, “kalas demek daha doğru…” Polis barikatının önünde hızlı hareket eden sivil giyimli bir takım insanlar kucaklarındaki kalaslarla sahil tarafına yürüyorlardı, etraflarında bir sürü resmi polis vardı. “Buradan çıkış zor olacak!” diyen Utku gözlerini kıstı. Bir filmden dışarı fırlamış gibi bariyerlerin ardındaki kasklı, coplu, gaz tabancalı r

Tereyağı

Resim
(Bu öykü bu sayıda yayınlanmıştır.) Ne çok zaman geçti onun yüzünü görmeyeli. Silueti belli belirsiz gözlerimin önüne gelir, bazen uzak zamanlardan haberler getirir sanki. Bu dünyadan göçüp gideli belki kırk yıl oldu, belki de daha fazla. İlk gençliğimin değişik bir insanıydı. Onun o delişmen hallerini, muzipliğini unutmak ne mümkün. Uzun ince boyu ile dev gibiydi sanki. Yoksa o yaşımda bana mı öyle görünürdü? Hayır, dev gibiydi işte. Ne zaman onu görsem sevgi ile karışık tuhaf duygularla dolardım. Bazen ne diyeceğimi bilemez, saygıyla başımı sallar, sadece gülerdim sessizce. Gözlerinin içine bakar, ne sevimli bir ihtiyar diye iç geçirirdim. Halimden anlar, her zaman içime soğuk su serperdi. “Ne o yeğenim, gel, öyle uzak durma!” “Yok, amca, uzak durmuyorum.” “Gel gel, bilirim seni ben!” derdi. İri yarı oluşunu, o yaşında bile sağlıklı o halini neye borçluydu. Oysa ben… Uzak ilde yatılı okuyordum, kaldığım yurdun hallerinden miydi? Zorunluluktan ucuz, yüzlerce öğrenc

Ali Fuat Karaöz Yazmaya Devam Ediyor

Resim
Yazmak bir eylemdir. Ne yazdığına göre değişir. Yazarın işi zordur. Zoru başarmak zorundadır. Eskiden kalem vardı. Daktilosu olanlar biraz daha avantajlıydı, şimdi ise bilgisayar... Teknoloji değişiyor. Ülkemizde yazarına göre her yönüyle bol miktarda malzeme çıkıyor. Yazar; şiir, öykü, roman ve diğerlerini seçme ve yazma eğilimine sahiptir. Ülkemizde yazar olmak, köşe yazısı yazmak zor bir daldır. Halkın ve halkların sorunlarını dile getirebilmek çoğunlukla pahalıya patlıyor. Ali Fuat Karaöz 1960 doğumlu, Hatay’ın Erzin ilçesinde dünyaya geldi. 1978’de Adana Motor Teknik Lisesini, 1982’de Ankara Yüksek Teknik Öğretmen Okulunu (şimdiki Gazi Üniversitesi, Teknik Eğitim Fakültesi) bitirdi. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbe yıllarında sakıncalı sayıldığı için göreve başlatılmadı. On yıl sonra mahkeme kararı ile başlatıldıysa da aynı gün istifa etti. Manevi tazminat davası açtı ama kaybetti. Sakıncalı yıllarında mesleğinden başka pek çok iş denedi, uzun süre teknik çeviri ve k

Süleyman Deveci'nin Söyleşisi

Resim
YAZAR ALI FUAT KARAÖZ İLE SÖYLEŞİ Yazar Süleyman Deveci ´nin sayfalarımız için hazırladığı söyleşiler dizisinin bu defa ki misafiri  Yazar Ali Fuat Karaöz  idi.   Süleyman Deveci: Yazarlığa nasıl ve neden başladınız, nereden çıktı yazar olmak ile başlayalım…. Şöyle geçmişten geleceğe bu serüvene değinebilir misiniz? Ali Fuat Karaöz: Öncelikle belirtmem gerekir ki edebi metinlerden önce de yazıyla ilişkim vardı. En eskiler bir yana çalışma hayatımın son 12 yılı yazı ile geçti. Otomotiv sektöründe İngilizce ve Türkçe katalog, bülten yazım işleriyle uğraştım, teknik çeviriler yaptım. Edebi anlamda ilk cümleyi 45 yaşımda yazdım, bu oldukça geç bir zaman. Bu deneyim, ilk anda bir iç dökme, bir rahatlama gibi başlasa da daha sonra rayına oturdu. Bu tarihten önce, en az yirmi yıl ilk romanımı yazmanın hayalini hep kurmuştum, başladıktan sonra sanki dipsiz bir kuyuya düştüm, o gün, bugündür yazma serüvenim devam ediyor. Nereden çıktı yazar olmak sorusundaki yazar olma fikr