Son Pişmanlık
Kafasını
toparlamaya çalıştı, zar zor hatırlıyordu. Ne kadar çok zaman geçmişti. Yıllar
yılı aklına geldiğinde acı acı hayıflanır, neden sanki bu duruma düştüm diye
içten içe kahırla,
“Ne
olursa olsun yapabileceğimi yapmıştım, daha fazlası elimden gelmezdi,” diye
teselli bulurdu.
Düşünceli
haliyle titreyen başını kaldırdı, puslu cama alnını dayadığı sırada yola
bakıyordu. Egzozundan kara dumanlar saçarken homurtular arasında yol alan
külüstür kamyon ağır aksak ilerlediği sırada yolu tıkamıştı. Ardındaki otomobil
şoförü hışımla kornaya bastığı zaman kamyon şoförü ciddiye bile almadı onu. O
sırada kaldırımın kenarına bir çocuk oturmuş dalgın halde etrafı süzüyordu.
Biraz ötesinde elinden tuttuğu çocukla ilerleyen yaşlı kadın; hızlı adımlar
atıyor, belediye otobüsüne yetişmeye çalışıyordu. O dayadığı titrek başını
geriye doğru çekti, yorgun, yaşlı ruhunu adeta tarifsiz bir keder sardı.
***
Yine
böyle puslu bir günün öğleden sonrasıydı; kasvetli, sıkıcı, adeta insanın
beynini burgu gibi delen, içini kavuran bunaltıcı bir gündü. O gün her şey
sanki üzerime yıkılıyordu; orada bir dakika bile durmak istemiyor, hızla
uzaklaşmak istiyordum, başıma gelecekler önceden belli gibiydi. Karşı masada
oturan, velfecri okuyan gözleriyle adeta açık vermemi bekleyen, kara gözlü,
sinsi genç adam gözlerini her zamanki gibi üzerime dikmişti. Masasının üzerine
yaydığı dosyalar arasında bir şeyler arar gibi bir izlenim vermeye çalışıyor,
bir süre sonra duruyor, eline aldığı raporu okur gibi yaparken yan gözlerle
beni kesiyordu. Ne zaman böyle yapsa bir alçaklık düşündüğü az sonra açığa
çıkar, ortalık karışırdı. Bu durumda söze gerek kalmaz; vücut dili, ortaya
yaydığı enerji, dengesiz davranışları hasis iç dünyasını ele verirdi. Gözlerinden
fışkıran nefret kararmış, bencil ve sevgisiz kişiliğini anlamak için yetiyordu.
Bu tiplere karşı her zaman tetikte olmak gerekiyordu ama sürekli bu şekilde
yaşamak artık sıkmış, bu duruma son vermek kaçınılmaz olmuştu.
Orta
boyu, alnı biraz açılmış dalgalı saçları, hemen her zaman çatılmış kaşlarıyla
sürekli panik halinde sağa sola bağırarak emirler veren yeni müdürü hiç
sevmemiştim. Geldiği günün ertesinde herkesi toplamış, saatlerce konuşmuş,
adeta ültimatom yayınlamıştı, gören, duyan bir şey var sanırdı. İyi ki o gün
özel görüşme istemişim. Sonradan açığa çıkmıştı önceden yaptığı melanetler.
Beceriksizliğini örtmek, pisliklerini gizlemek için çok farklı yollar denediği
dilden dile dolaşıyordu. İlk bakışta adil bir yönetim kuracağı izlenimi vermişti.
Günler geçip sözün yerini davranış aldığı zaman gündelik, sıradan olaylar
karşısında bile aldığı kararlar şaşırtmamıştı beni.
Ertesi
gün konuşmak istiyorum dediğim zaman çatmıştı kaşlarını. Halbuki çok şey
istememiştim, başkalarından bir sürü istekte bulunan birisi doğal olarak
tutarlı olmak zorunda değil miydi? Hayata, yaptığım işlere dair kurallarımı
saydığım zaman gözlerini fal taşı gibi ayırmış ama bozuntuya vermez hallerde
çok haklısın demişti.
En
sonunda karşımda oturan o kara gözlü kişiliksiz adam yapmıştı yapacağını. Bir
hışımla kalkmış yine o sevdiği müdürüne gidip yalanlar sıralamıştı.
Birbirlerini sevmeseler, artlarından bir sürü laf etseler de başkalarına karşı
birlik olurlardı, yine öyle olmuştu. Bir süre sonra müdür bozuntusu çağırmış,
olur olmaz bir sürü iş sıralamıştı, üstelik başkasının yapması gereken benimle
ilgisiz işleri. Kan beynime sıçramıştı, neden dediğim zaman ben ne dersem o
olur diye kestirip atmış, alttan almama fırsat bile vermemişti. İşte o zaman kopmuş,
sabrımın sonu gelmiş, tükürmüştüm suratına ve sonra...
***
Geriye
doğru çekildi, pencereyi açıp kalp çarpıntıları arasında derin nefes almaya
çalıştı, her tarafı titriyordu. Bu huzurevinin bakıcısı da hemen kaybolur diye
hayıflanırken dışarı baktı. Kaldırımda yürüyen kadın elinden tuttuğu çocukla
otobüse biniyor, diğer çocuk hala etrafı seyrediyordu, gözleri doldu.
O
zaman işler o noktaya gelmeden çok önce başka türlü yapabilirdim, neden
burnumun dikine gittim, illaki adama haddini bildireceğim diye tutturdum. En
sonunda olmayacak işler sardılar başıma, temizlemek için ne çok uğraştım, değer
miydi? Şimdi burada tek başına kalmak, umutsuzca yaşamaya çalışmak… Yenilmiş,
hayatın yorgunu…
Sen
böyle miydin? Toparlan! Geçmişe ağlamak fayda vermez!
Yorumlar
Yorum Gönder