ALBERT EINSTEIN

 


Einstein’ın inançları tam da bilimsel kişiliğinde olduğu gibi kendine özgüdür, değişik zamanlarda bu algısı farklılıklar gösterse de bu minvalde seyir izler. Bilimsel bilgi ve din bağlamında insan düşüncesine dair değerlendirmeler yaparken şöyle der:

“Derin bir bilimsel kavrayışa sahip kişiler arasında, kendine özgü bir dini duyguya sahip olmayan neredeyse yok gibidir. Fakat bu, sıradan insanın dininden farklıdır. Sıradan insan için Tanrı, ödüllerinden yararlanılan ve cezasından korkulan bir varlıktır, bir çocuğun babasına karşı hissettiklerinin ulvileştirilmiş haline benzer.”

Bu yanıyla Einstein, sıradan insan algısının korkudan dolayı saygı barındırdığını, onun Tanrı ile ilişkisinin bir dereceye kadar kişisel bir ilişki olduğunu söyler. Öte yandan sıradan insanı böyle tanımlasa da bilim insanını farklı değerlendirir, onun algısını bambaşka bir yere koyar, bunu söylerken bilim felsefesini ilke edinmiş bilim insanı profilinin algı dünyasına seslenir. Buna göre bilim insanı, evrensel nedenselliğin ne olduğunu iyi bilen kişidir. Bilim insanına göre gelecek, geçmiş gibi zorunludur, yönü belirlenmiş olandır. Ahlak anlayışı göklerden gelen uhrevi mutlak doğrular değildir, bu bağlamda onun din ile ilişkisini şöyle tanımlar:

“Ahlak tamamen insana dair bir meseledir, tanrısallıkla hiçbir ilgisi yoktur. Dini duygu, doğa yasalarının uyumu karşısında duyulan coşkulu bir şaşırma biçiminde kendini gösterir. İnsanın tüm sistematik düşüncesi ve eylemleri bunun yanında yalnızca önemsiz birer fikirden ibarettir. Bencil arzuların esaretinden kurtulabildiği sürece bu duygu, hayatını ve çalışmalarını yönlendiren en temel ilkedir.”

Din ile ilişkisini 24 Aralık 1929 günü Herbert Goldestein'a gönderdiği mektupta ise şöyle yazacaktır:

“Kendisini var olan her şey ile birlikte, yasalar dahilinde harmoni içerisinde ortaya çıkaran; insanın kaderi ve yaptıkları ile kendisini sınırlandırmamış olan Spinoza'nın Tanrısı'na inanıyorum.”

Doğadaki tüm varlıklarla birlikte, onun içindeki insanı da bütünlüğü ile ele alan böylesi bir algılayış onu panteizme yaklaştırır. Panteizm, Tanrının, evrenin kendisi olduğu inancını içerir. Bu anlamda Tanrı, birey ve evrenden bağımsız, kişisel bir varlık değildir. Tüm varlıklar bütünlük içerisinde olduğu için evrenin yasaları tanrı bilinci anlamına gelir.

Einstein yaşlandıkça din konusunda daha açık bir tutum almaya başlar. Gündelik hayatında sakınımsız olan, bilim dünyasında böylesi alt üst oluşları başarmış birisinin zaten başka türlü olması düşünülemez. Bir gün vaftiz edilme konusunda sorulan soruya şu yanıtı verir:

“Herhangi bir bireyin yaşam sonrası ölümsüzlüğüne inanmıyorum ve etik düşüncelerin, arkasında insanüstü hiçbir varlığın bulunamayacağı kadar, insana özgü olduğunu düşünüyorum.”

(Einstein, Bilim ve Din Bölümü, Sayfa 167-169)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yaşar Kemal'in Sanat Anlayışı

Çolak Cahit ve Sivas Delikanlıları

Yaşar Kemal Romanının İzini Sürmek

Durakta Üç Kişi

Mustafa Kemal Atatürk

Son Gün

Yaşantının Gerçeğinden Yaratının Gerçeğine

İşkencecinin Resmi

Cinayetleri Gördük

NIKOLA TESLA